Makaleler
KİRALAYANIN REŞİT BEKAR ÇOCUĞUNUN TAŞINMAZA İHTİYACI OLDUĞU İDDİASININ SAMİMİ OLDUĞU, İHTİYAÇLININ KİRACI OLMASININ KARİNE TEŞKİL ETTİĞİ HAKKINDA
Son dönemlerde yaşanan ekonomik sıkıntılar sebebiyle kiracılar ve ev sahipleri arasında yaşanan uyuşmazlıkların sayısı ön görülemez şekilde artmaktadır. İşbu uyuşmazlık türlerinden en sık karşılaşanı ise kiraya verenin; kendisinin, eşinin, çocuğunun, ebeveynlerinin ya da kanunen bakmakla yükümlü olduğu kişinin ihtiyacı sebebiyle kiralan taşınmazın tahliyesini talep ettiği tahliye davalarıdır.
Konut ihtiyacı sebebiyle tahliye davası kapsamında kiraya verenden kaynaklanan sebeplerle açılacak tahliye davalarında kimlerin ihtiyaçlı olup dava ikame edebileceğine, dava açma sürelerine ve usule ilişkin hükümler, Türk Borçlar Kanunu’nun 350. maddesinde düzenlenmiştir. TBK 350. maddesine göre
“Kiraya veren, kira sözleşmesini;
1. Kiralananı kendisi, eşi, altsoyu, üstsoyu veya kanun gereği bakmakla yükümlü olduğu diğer kişiler için konut ya da işyeri gereksinimi sebebiyle kullanma zorunluluğu varsa,
2. Kiralananın yeniden inşası veya imarı amacıyla esaslı onarımı, genişletilmesi ya da değiştirilmesi gerekli ve bu işler sırasında kiralananın kullanımı imkânsız ise, belirli süreli sözleşmelerde sürenin sonunda, belirsiz süreli sözleşmelerde kiraya ilişkin genel hükümlere göre fesih dönemine ve fesih bildirimi için öngörülen sürelere uyularak belirlenecek tarihten başlayarak bir ay içinde açacağı dava ile sona erdirebilir.” denilmektedir.
Kiralananın tahliyesi davalarındaki ihtiyaç sebeplerinin neler olduğu ve hangi sebepler ile kiralanan taşınmazın tahliyesine karar verileceği Yargıtay İçtihatları ile şekillenmiştir. Buna göre kısaca ihtiyaçlının gereksinimi; gerçek, samimi, zorunlu ve devamlı olmalıdır.
Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’ nin 2001/459 Esas, 2001/605 Karar 1.2.2001 Tarihli İlamı’ nda Yargıtay; davacının halen Antalya'da kirada oturan oğlunun dava konusu yere ihtiyacı olduğunu ileri sürerek tahliye isteminde bulunduğu davada davacının ihtiyaç iddiasını zorunlu ve samimi görmediğinden ilk derece mahkemesi davanın reddine karar vermiş ancak dinlenen davacı tanıkları davacının ihtiyaçlı oğlunun; Manavgat'ta doktorluk yaptığını, evli ve çocuklu olduğunu, Antalya'da kirada oturduğunu, her gün Manavgat'a gidip geldiğini belirttiğinden ve ayrıca ihtiyaçlının kirada oturduğuna ilişkin kira sözleşmesi ibraz edildiğinden davacının oğlunun Antalya'da kirada oturması ve kiralananın da Antalya'da bulunması sebepleri ile ihtiyacın samimi ve zorunlu olduğuna ve kiralanın tahliyesine karar verilmesi gerekirken ilk derece mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararını hatalı bulmuştur. (T.C. YARGITAY 6. HUKUK DAİRESİ E. 2001/459 K. 2001/605 T. 1.2.2001)
Özetle; ihtiyaç iddiası ile kiralananın tahliyesinin talep edildiği durumlarda ihtiyaçlının kendisinin de kirada oturması ihtiyaç iddiasının samimi ve zorunlu olduğuna karine teşkil eder.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 2014/6-224 Esas, 2015/2354 Karar 23.10.2015 Tarihli İlamı’ nda Hukuk Genel Kurulu; Davacının, dava tarihi itibariyle 39 yaşında olduğu ve anne veya babası ile birlikte ikamet eden 39 yaşında olan davacının oğlunun ihtiyaç iddiasını reşit olan bir kimsenin ayrı meskende oturmak istemesinin yasal hakkı olduğunu, anne veya babası ile birlikte oturmaya zorlanamayacağını gerekçe göstermiş dinlenen davacı tanıkları da ihtiyaçlı olan davacının halen annesi ile birlikte oturduğunu artık annesinden bağımsız ayrı bir evde yaşamak istediğini bildirdiğinden bu olgunun tek başına konut ihtiyacının varlığının kabulüne yeterli olduğuna karar vermiştir. (T.C. YARGITAY HUKUK GENEL KURULU E. 2014/6-224 K. 2015/2354 T. 23.10.2015)
Özetle; konut niteliğinde iki taşınmazı olan bir kimsenin diğer konutunda reşit olan çocuğunun oturmasını istemesi ve bu sebeple kiralananın tahliyesini talep etmesi halindeki ihtiyaç iddiasının; reşit olan bir kimsenin, anne veya babasıyla birlikte oturmaya zorlanamayacak olması sebebiyle samimi ve zorunlu olduğu söylenebilir. Ancak işbu ihtiyaç sebeplerinin dava devam ettiği sürece süreklilik göstermesi gerektiği ve her somut olayın kendi içinde değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır.