Yargı Kararları
ALDATMA (HİLE) - SÖZLEŞMENİN FESHİ VE TAZMİNAT İSTEMİ - HAK DÜŞÜRÜCÜ SÜRE - TANIK DAHİL HER TÜRLÜ DELİLLE İSPAT - YARGITAY HUKUK GENEL KURULU 2021/24 ESAS 2022/1328 KARAR 19.10.2022 TARİH
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2021/24 Esas 2022/1328 Karar 19.10.2022 Tarih
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ : Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “sözleşmenin feshi ve tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda ... Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddine ilişkin karar, davacılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacılar İstemi:
4. Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin murisinden kalan çok sayıdaki taşınmazda icra ve haciz işlemlerinin olduğunu, bu durumun düzeltilebilmesi, taşınmazların intikali ile korunmaya değer menfaatleri için davalı ... ile protokol tanzim ettiklerini, dava konusu taşınmazlar haricindeki yerlerin verilmesi karşılığında davalı ...’in bütün borçları ve vergileri üstlendiğini, ... isimli kişi ile müvekkillerinin ... Noterliğine götürülerek 23.07.2013 tarihinde düzenleme şeklinde satış vaadi sözleşmesi yapıldığını, sözleşmede bedel alınmadığı hâlde 780.000TL bedelin ödendiğinin yazılı olduğunu, böyle bir bedelin hiçbir zaman müvekkillerine verilmediğini, davalılardan ...’in anılan sözleşmeye dayanarak miras yolu ile kalan bütün taşınmazların kendisine devredildiğini, bedelin ödendiğini iddia ederek ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/334 E. sayılı dosyası ile müvekkillerine karşı tapu iptali ve tescil isteminde bulunduğunu, müvekkillerinin istemedikleri kişi ile istemedikleri şartlarla sözleşme imzaladıklarını sonradan öğrendiklerini ileri sürerek müvekkillerinin gerçek iradelerini yansıtmayan, verilmeyen bedelin verilmiş gibi gösterildiği ... Noterliğinin 23.07.2013 tarihli ve 17668 yevmiye numaralı düzenleme şeklindeki taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin feshine, bu mümkün olmadığı takdirde müvekkillerinin uğradıkları zararın karşılığı olarak fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile şimdilik 10.000TL tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı cevabı:
5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin davaya konu sözleşmenin tarafı olmadığı gibi kendisini ilzam edecek herhangi bir hukukî tasarrufunun da bulunmadığını, ayrıca olayda bir senelik hak düşürücü sürenin geçtiğini, zamanaşımı süresinin dolduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
6. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davacılardan ...’in sözleşmenin tarafı olmadığını, dava konusu taşınmazların davacıların murisi ...’tan miras sebebiyle kaldığını, taşınmazlar üzerindeki borçlar nedeniyle tapu kayıtlarına haciz konulduğunu, 800.000TL civarında veraset intikal vergisi ve 400.000TL’ye yakın emlak vergisi borcu bulunduğunu, bütün bu borçların bir kısmının ödendiğini ve bir kısmının da ödeneceğini, ödeme yapılmadan tapuya tescil veya başkaca tasarrufî bir muamele yapılmasının söz konusu olmadığını, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/334 E. sayılı tapu iptali ve tescil davasının açıldığını, davanın maddi, hukukî bir dayanağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
7. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.07.2015 tarihli ve 2014/1048 E., 2015/827 K. sayılı kararı ile; aldatma ve yanılmadan kaynaklı sözleşmenin feshi taleplerinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 39.maddesi uyarınca aldatmanın veya yanıltmanın öğrenildiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süreye tabi olduğu, sürenin geçerli olduğu, davacılar tarafından ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/334 E. sayılı dosyasına sunulan cevap dilekçesi ile yanıltıldıklarını, noterde düzenlenen sözleşmeden iki gün sonra öğrendiklerini beyan ettikleri, davanın açıldığı 03.12.2014 tarihine kadar bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
8. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
9. Yargıtay (Kapatılan) 13. Hukuk Dairesinin 29.01.2019 tarihli ve 2019/432 E., 2019/775 K. sayılı kararı ile; “…... ... Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2014/334 Esas sayılı dosyasının incelenmesi neticesinde; dosya içerisinde eldeki davanın davacıları tarafından dosyaya sunulu yanıt dilekçesinde konuya ilişkin “...Av. ... sözleşmenin suretini benden sonra alırsınız dedi. Bir mühlet bizi oyaladıktan sonra sözleşmeyi bize verdiğinde aldatıldığımızı, kandırıldığımızı öğrendik...” ibaresinin bulunmakta olduğu, dosya içerisinde ilk derece yargılama makamının hükme esas tuttuğu davalılara ait olan ve “...noterde düzenlenen sözleşmeden 2 gün sonra yanıltıldıklarını öğrendikleri...” ibaresini içerir şeklinde bir yanıt veya beyan dilekçesi bulunamamıştır. Bu halde, zamanaşımı başlangıç süresi olarak ... Noterliği’nin 23/07/2013 tarih ve 17668 yevmiye numaralı satış vaadi sözleşmesinden itibaren 2 gün ilave edilerek bu tarihten itibaren zamanaşımı süresinin başlatılması hatalıdır. “..Bir mühlet..” beyanından bu sürenin “2 gün” olduğu sonucunun çıkarılması doğru değildir. Diğer dava 16.04.2014 tarihinde açılmış olup, bu tarihin öğrenme tarihi olarak kabulü halinde ise temyize konu dosyanın dava tarihi itibariyle süre geçmemiştir. O halde, mahkemece, zamanaşımı başlangıç tarihi noktasında dosya kapsamındaki tüm belgeler dikkate alınmak suretiyle yeniden bir değerlendirme yapılmasından sonra bunun sonucuna göre bu meselenin halli halinde davanın esasına girilmek suretiyle hüküm tesisi gerekirken, bu yön göz ardı edilerek yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
10. ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.03.2020 tarihli ve 2020/8 E., 2020/80 K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesinin yanında, ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/334 E. sayılı dosyasına sunulan 08.07.2014 havale tarihli cevap dilekçesinde noterden geldikten iki gün sonra verilen fotokopilerin incelenmesiyle yanıltıldıklarını öğrendiklerini beyan ettikleri gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
11. Direnme kararı süresi içinde davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; aldatma ve yanılma nedeniyle sözleşmenin feshi ve tazminat istemine ilişkin somut olayda, bir yıllık hak düşürücü sürenin geçtiğinden bahisle davanın reddine karar verilmesinin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
13. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında öncelikle; temyize konu kararın gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, dolayısıyla temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılması gerektiği hususu ön sorun olarak tartışılmış; yeni hüküm bulunmadığı oy çokluğu ile kabul edilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
14. Dava, aldatma (hile) hukuksal nedenine dayalı sözleşmenin feshi ve tazminat istemine ilişkin olup konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
15. Özel hukukta kişilerin irade özgürlüğüne sahip oldukları ve ancak kendi özgür iradeleriyle hak sahibi olup borç altına girecekleri temel bir ilke olarak benimsemiştir. Bu temel ilkenin doğal sonucu olarak borçlar hukuku alanında sözleşme özgürlüğü ilkesi esastır. Bu ilke sayesinde kişiler özel borç ilişkilerini, hukuk düzeninin sınırları içerisinde yapacakları sözleşmelerle özgürce düzenleme olanağı bulmaktadır. Bu bağlamda kişilerin işlem (sözleşme) iradelerinin sağlıklı olması ve gerçek iradelerini yansıtması büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü irade açıklaması, bir hukukî işlemin temel kurucu unsurudur. Bu nedenle hukukî işlemin geçerli ve amacına uygun bir sonuç doğurabilmesi için o işlemi yapan kişi veya kişilerin sağlıklı bir şekilde oluşmuş iradelerinin bulunması ve yine bu iradelerinin istenilen hukukî sonuca uygun şekilde açıklanması gerekmektedir. Ancak çeşitli nedenlerle kişinin işlem iradesi oluşum ya da açıklama aşamasında sakatlanabilir. Bu sakatlık, iradenin özgür bir biçimde oluşmadığını veya gerçek iradeye uygun şekilde açıklanmadığını gösterir.
16. Bir sözleşme yapılırken taraflardan birinin işlem iradesinin oluşum veya beyanı aşamasında ortaya çıkan sakatlıklara irade bozukluğu denir (Fikret Eren: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22. b., Ankara 2017, s. 392).
17. İrade bozukluğu hâlleri mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda (BK) “Rızadaki fesat” başlığı altında “Hata”, “Hile” ve “İkrah” olarak 23 ila 31. maddeler arasında hükme bağlanmış iken, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren TBK’nın 30 ila 39. maddeleri arasında bu defa “Yanılma”, “Aldatma” ve “Korkutma” başlıkları altında düzenlenmiştir.
18. Türk hukukunda irade bozukluğuna bağlanan yaptırım ise bir kesin hükümsüzlük (butlan) hâli değildir. BK’nın 23 ve devamı maddelerinde “...ilzam olunamaz.” (BK m. 23), “...o akit ile ilzam olunmaz.” (BK m. 28), “...kendi hakkında lüzum ifade etmez” (BK m. 29/I), TBK’da ise “... bağlı olmaz.” (TBK m. 30), “...sözleşmeyle bağlı değildir.” (TBK m. 36 ve 37/1) şeklindeki ibareler kullanılmak suretiyle irade bozukluğuyla yapılan sözleşmelerin, iradesi hata, hile veya ikrahla sakatlanan kimseyi bağlamayacağı öngörülmüş ve bu kişiye belli bir süre içerisinde kullanabileceği iptal hakkı tanımıştır. İrade bozukluğu hâlleri, tüm hukukî işlemler yönünden oldukça önem taşımakta ve koşulları oluştuğu takdirde yapılan işlemin iptal edilmesi sonucunu doğurmaktadır.
19. Kanunlarımızda iradeyi bozan sebepler üç durum olarak hüküm altına alınmış olup, yanılma (hata), aldatma (hile) ve korkutma (ikrah) gerçekleşme biçimleri bakımından birbirinden farklıdırlar. Ayrıca irade bozukluğu sadece sözleşmelere özgü bir sakatlık hâli olmayıp tek taraflı hukukî işlemler için de geçerlidir.
20. Yanılma (hata); iç irade ile beyan arasında istemeyerek meydana gelen bir uygunsuzluk hâlidir. Diğer bir anlatımla yanılma, bir hukukî işlem yaparken irade beyanında bulunan kimsenin düşünmediği, arzu etmediği bir husus için istemeyerek iradesini beyan etmesidir. İradesini beyan etmek isteyen kimse, kendi dalgınlığı veya yanlış anlaması sonucunda gerçek iradesini istemediği bir şekilde açığa vurmuş olabileceği gibi; yanılma, beyanda bulunan kişinin dışında ortaya çıkan bir takım nedenlerden ötürü de olabilir. Böylelikle kişi, gerçek iradesine uymayan bir beyanda bulunarak iradesini sakatlamaktadır. Yanılgıya düşen kişi karşı tarafın bir etkisi veya kusuru olmaksızın iradesine uygun olmayan bildirimde bulunmaktadır.
21. Aldatma (hile) da iradeyi sakatlayan sebeplerden biri olarak TBK’nın 36. maddesinde; “Taraflardan biri, diğerinin aldatması sonucu bir sözleşme yapmışsa, yanılması esaslı olmasa bile, sözleşmeyle bağlı değildir.
Üçüncü bir kişinin aldatması sonucu bir sözleşme yapan taraf, sözleşmenin yapıldığı sırada karşı tarafın aldatmayı bilmesi veya bilecek durumda olması hâlinde, sözleşmeyle bağlı değildir” şeklinde düzenlenmiştir.
22. Kanunda aldatmanın tanımına doğrudan yer verilmemiş ise de aldatma; genel olarak, bir kimseyi irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevk etmek için onda kasten hatalı bir kanı uyandırmak veya esasen var olan hatalı bir kanıyı korumak yahut devamını sağlamak şeklinde tanımlanır.
23. Görüleceği üzere yanılmada istenmeyen, aldatmada ise kasıtlı bir durum konusudur. Aldatmada irade sakatlığı iradenin beyanında değil, iradenin oluşumunda meydana gelmektedir. İradenin oluşumundaki sakatlık ise kişinin kendisi dışında başka birinin kasıtlı bir aldatma fiiliyle gerçekleşmektedir. Nitekim, Hukuk Genel Kurulunun 20.10.2010 tarih ve 2010/1-502 E., 2010/536 K.; 08.07.2020 tarih ve 2017/1-1831 E., 2020/549 K. sayılı kararlarında aldatmanın; gerçek durumu bilmesi hâlinde bir kimsenin kabul etmeyecek olduğu bir şeyi kabul etmesine diğer bir kimse tarafından yol açılması olduğu vurgulanmıştır.
24. Aldatmanın varlığının kabulü için bazı şartların gerçekleşmesine ihtiyaç vardır: Birinci şart “aldatma fiili”dir. Aldatan şahıs diğerini yanıltmış (hataya düşürmüş) olmalıdır. Fakat karşı tarafın düştüğü bu yanılmanın esaslı olması gerekmez (TBK m. 36/1). Çünkü aldatan hiçbir surette korunmaya layık değildir. Aldatan, sözleşmenin yapılması ve özellikle görüşmeler sırasında, belirli konu ve hususlarda doğru olmayan bilgiler vermekte veya bazı hususları dürüstlük kuralına göre açıklaması gerekirken kasten gizlemektedir. İkinci şart; “aldatma kastı”dır. Aldatan, karşı tarafı sözleşme yapmaya ikna etmek için ona bilerek ve isteyerek (kasten) gerçek dışı beyanda bulunmuş olmalıdır. Başka bir anlatımla, yalan söyleyende karşı tarafı aldatmak ve onun gerçeği bilmesi hâlinde yapmayacak olduğu bir sözleşmeyi yapmağa sevk etmek niyeti bulunmalıdır. Eğer bir kimse, bilmemesi ağır bir kusur teşkil etmesine rağmen, durumu bilmeden bir beyanda bulunmuş ise aldatma kastı yoktur. Üçüncü şart ise “illiyet bağı”dır. Sözleşme aldatma sonucu, onun etkisi ile yapılmalıdır. Aldatılan yapmış olduğu sözleşmeyi, aldatma olmasıydı ya hiç yapmayacak ya da daha iyi şartlarda yapacak idiyse, illiyet bağı gerçekleşmiş olur. Aldatma fiili, sözleşmenin kurulmasının asli şartı olmalı, aldatma ile sözleşmenin kurulması arasında tabi bir illiyet bağı bulunmalıdır (Eren, s. 414 vd., HGK’nın 20.10.2010 tarihli ve 2010/1-502 E., 2010/536 K.; 02.11.2022 tarihli ve 2020/1-128 E., 2022/1415 K. sayılı kararları).
25. Tüm bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere taraflardan biri diğer tarafı aldatmayla sözleşme yapmaya yöneltmişse hata esaslı olmasa bile aldatılan taraf için sözleşme bağlayıcı sayılamaz. Değinilen koşulların varlığı hâlinde aldatılan taraf, hakkını kullanmak suretiyle hukukî ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir ve verdiği şeyi geri isteyebilir.
26. Ancak, iradesi sakatlanan tarafın sözleşmeyi iptal hakkını kullanması TBK’nın 39. (BK m. 31) maddesinde belli bir süreye bağlanmıştır. Yanılma veya aldatma sebebiyle ya da korkutulma sonucunda sözleşme yapan taraf, yanılma veya aldatmayı öğrendiği ya da korkutmanın etkisinin ortadan kalktığı andan başlayarak bir yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirmez veya verdiği şeyi geri istemezse, sözleşmeyi onamış sayılır (TBK m. 39/1).
27. Buradaki süre Hukuk Genel Kurulunun 01.06.2011 tarih ve 2011/14-281 E., 2011/373 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere hak düşürücü süre niteliğindedir. Hak düşürücü sürenin Kanun’un açık hükmü uyarınca yanılma ve aldatmanın öğrenildiği tarihten itibaren başlayacağı kuşkusuzdur. İradesi sakatlanan tarafın yanılma veya aldatmayı öğrendiği andan itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşmeyle bağlı olmadığını bildirmesi veya verdiği şeyi geri istemesi zorunludur.
28. Diğer taraftan, aldatmayı (hileyi) ispat yükü, aldatılan tarafa aittir. Yanılma, aldatma ve korkutma senede bağlanması mümkün olmadığından senetle ispat edilmesinde maddi imkânsızlık vardır. Bu nedenle hukukî işlemlerdeki irade bozukluğu iddiaları, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 203/1-ç maddesinde senede karşı senetle ispat zorunluluğunun istisnaları arasında sayılmıştır. Sözleşme resmî senetle yapılmış olsa dahi 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Resmî belgelerle ispat” kenar başlıklı 7. maddesi “Resmî sicil ve senetler, belgeledikleri olguların doğruluğuna kanıt oluşturur. Bunların içeriğinin doğru olmadığının ispatı, kanunlarda başka bir hüküm bulunmadıkça, herhangi bir şekle bağlı değildir” hükmünü taşıdığından, aldatma olgusunun tanık dâhil her türlü delille ispatı mümkündür.
29. Somut olayda; davacılar ile davalı ... arasında 20.02.2012 tarihli protokol düzenlendiği ve davacıların murisi ...’dan intikal eden taşınmazlardaki hisseler ve müstakil taşınmazlardan protokolde belirtilen iki taşınmaz dışındaki yerlerin anılan davalıya 20.000TL karşılığında tapuda devredileceği ve davalının da anılan yerler üzerindeki haciz kayıtlarını kaldırma yükümlülüğünü üstlendiğinin kararlaştırıldığı, ancak 23.07.2013 tarihinde davacılar ... ve ... ile adına vekâleten hareket eden davalı ... arasında ... Noterliğinin 17668 yevmiye sayılı Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesiyle miras yoluyla intikal eden taşınmazların 500.000TL bedel karşılığında satışının vaat edildiği ve sözleşmeye bedelin nakden alındığı hususunun dercedildiği anlaşılmaktadır.
30. Davacılar vekili ... Noterliğinin 23.07.2013 tarihli ve 17668 yevmiye sayılı Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesinin müvekkillerinin iradelerini yansıtmadığını, davalıların aldatmasıyla bu sözleşmelerin düzenlendiğini, düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesinde belirtilen bedelin teslim alınmadığını ileri sürerek aldatma hukuksal nedenine dayalı sözleşmenin feshine karar verilmesini talep etmiş; bunun mümkün olmaması hâlinde her iki davalının aldatma kastıyla birlikte hareket etikleri iddiasıyla davacıların zararından sorumlu oldukları iddiasıyla tazminat isteminde bulunmuştur.
31. Davalı ...’in düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayanarak tapu iptali ve tescil istemiyle açtığı ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/334 E. sayılı dosyasına 08.07.2014 havale tarihi ile sunulan ..., ... ve ... imzalı beyan dilekçesinde “… ... bu sözleşmeye uymadı, Sadece kâğıt üzerinde kaldı. Ben eşimden boşandım. Kardeşim ...’ın eşi ...’da Amerika’daydı. Bizim bu durumumuzdan yararlanarak 2. bir sözleşme imzalattılar. Biz bu sözleşmeyi okumadan, anlamadan bu işleri bilmediğimiz için imzaladık. Bu sözleşmede almadığımız paralar ve bazı maddeler vardır. Biz bunları bilmiyorduk. Bizim avukatımız ...’da onlardan taraf olup bizim aleyhimize olan bu sözleşmeyi aceleye getirerek okumamıza müsaade etmeden hadi, hadi noterde okursunuz dedi. Noterde de alel acele okumaya fırsat bulamadan imzaladık. Bürosuna gelince de bize 17 bin beş yüz TL, bana 17 bin beş yüz TL de kardeşim ...’ya verip iki kâğıt imzalattılar. Bu kağıtların fotokopilerini de 2 gün sonra verdiler, dilekçemizin ekindedir. Avukatımızın bizi kandırdığını eve gelince sözleşmeyi okuduktan sonra anladık. Biz bu sözleşmeden hemen vazgeçmek istesek de bu almadığımız paraları size ödetiriz, bozdurduğunuz için de 100 bin TL ayrıca ödersiniz diyerek korkuttular…” ifadelerinin yer aldığı, buradan davacıların 23.07.2013 tarihli düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden iki gün sonra aldatıldıklarını öğrendikleri sonucuna ulaşılmaktadır. Anılan beyan dilekçesinin Mahkemenin ilk kararından önce dosya içerisinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki, sözleşmenin iptali istemli eldeki dava bir yıllık hak düşürücü süre geçtikten sonra 03.12.2014 tarihinde açılmıştır. Özel Dairenin kararına gerekçe yaptığı ifadeler davacı ...’ın ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/334 E. sayılı dosyasına sunduğu 17.07.2014 tarihli cevap dilekçesinde yer almakta olup direnme kararına dayanak yapılan dilekçeden farklıdır.
32. Bu nedenle, hak düşürücü sürenin geçtiği gerekçesiyle davanın reddine dair mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.
33. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, kararda sözü edilen 08.07.2014 tarihli dilekçenin beyanların davacıların geçerli olmasını istedikleri ilk anlaşmadaki hükümler ile noterde düzenlenen satış vaadi sözleşmesi arasındaki farklılığın öğrenilme tarihine ilişkin açıklamalar içerdiği, ancak ikinci sözleşmeyi ilk sözleşmenin yerine getirilmesine esas olmak üzere imzaladıklarının anlaşıldığı ve aradaki farklılık nedeniyle iradelerinin yanıltıldığını satış vaadine dayalı tapu iptali ve tescil davası üzerine kesin olarak anlamış olduklarının kabulünün gerektiği, davanın süresi içinde açıldığı kabul edilerek işin esası incelenmek üzere hükmün bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
34. O hâlde; usul ve yasaya uygun olan direnme kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacılar vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 19.10.2022 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.